- sallamak
-i Düzenli bir biçimde ve hep aynı doğrultuda hareket ettirmek"Sen yine anahtarını çıkar, salla, eğlendir." - H. E. Adıvar
- sallanmak
nsz Bağlı bulunduğu yerde gevşek duruma gelip yerinden oynamak, kımıldamak"Dişi sallanıyor."
- yalpalamak
nsz Dengesi bozularak bir sağa, bir sola eğilmek"Lodoslu deniz aşağıdaki kıyıyı dövdükçe koca bina derinden derine yalpalardı." - C. Uçuk
- yalpa vurmak
rüzgâr, deniz ve yolun durumu dolayısıyla deniz taşıtları iki yana sallanmak
- oynamak
nsz Vakit geçirme, eğlenme, oyalanma vb. amaçlarla bir şeyle uğraşmak"Çimenler üzerinde çocuklar oynuyor, kuzular otluyor." - H. R. Gürpınar
- tereddüt etmek
kararsız davranmak, duraksamak"Bir iki saniye tereddütle gözlerinin içine baktım, dudaklarımı büktüm." - E. İ. Benice
- sallanma
isim Sallanmak işi
- sendelemek
nsz Dengesi bozularak düşecek gibi olmak, adımlarını şaşırmak"İkimiz de birbirine sarılmış sarhoşlar gibi bir sağa bir sola sendeliyorduk." - Halikarnas Balıkçısı
- titremek
nsz Küçük ve hızlı salınım hareketleri yapmak"Geçtiği yollarda, incecik ellerine, kahır görmüş köylülerin nasırlı elleri sarıldı, ninelerin dua ile titreyen dudakları dokundu." - H. S. Tanrıöver
- bocalamak
nsz Gemi rüzgâra karşı gidemeyerek sürüklenmek
- dingildemek
nsz Sallanmak, oynamak"Siyah esvaplılar, siyah çarşaflıları dingildeyen iskeleden vapura ite ite çıkardılar." - H. E. Adıvar
- yalpalama
isim Yalpalamak işi"Ruh muvazenesi yalpalamaya başlayınca nesil ahengi kaybolmaya yüz tutar ve şimdiki manzara doğar." - N. F. Kısakürek
- kararsız olmak
- iki yana sallanmak
- bocalama. wobbly sallanan.
- sallanma, titreme, sallanmak, dingildemek, sallamak, dingildetmek, tereddüt etmek, bocalamak, titremek