- sallanmak
nsz Bağlı bulunduğu yerde gevşek duruma gelip yerinden oynamak, kımıldamak"Dişi sallanıyor."
- duraksamak
nsz Ne yapmak veya ne demek gerektiğini kestiremeyerek duraklamak, tereddüt etmek"Duraksadı, gülümsedi, kâğıda uzandı, yüzünden daha esmerdi eli, biçimliydi." - Y. Atılgan
- tereddüt etmek
kararsız davranmak, duraksamak"Bir iki saniye tereddütle gözlerinin içine baktım, dudaklarımı büktüm." - E. İ. Benice
- sallanma
isim Sallanmak işi
- sendelemek
nsz Dengesi bozularak düşecek gibi olmak, adımlarını şaşırmak"İkimiz de birbirine sarılmış sarhoşlar gibi bir sağa bir sola sendeliyorduk." - Halikarnas Balıkçısı
- titremek
nsz Küçük ve hızlı salınım hareketleri yapmak"Geçtiği yollarda, incecik ellerine, kahır görmüş köylülerin nasırlı elleri sarıldı, ninelerin dua ile titreyen dudakları dokundu." - H. S. Tanrıöver
- tereddüt
isim Kararsızlık, duraksama, ikircik, ikirciklik"Bir iki saniye tereddütle gözlerinin içine baktım, dudaklarımı büktüm." - E. İ. Benice
- bocalamak
nsz Gemi rüzgâra karşı gidemeyerek sürüklenmek
- kıpırdamak
nsz Kımıldamak, sürekli ve hafifçe oynamak, kıpırdanmak"Kıpırdamadan, nefes almadan apartmanı tarassut ediyordu." - A. Gündüz
- kararsız olmak
- kararsızlık içinde
- kararsızlık içinde.
- kararsızlık. waveringly .tereddüt ederek
- tereddüt etmek, duraksamak, bocalamak, zayıflamak, sürekliliğini yitirmek, boyun eğmek