- sallanmak
nsz Bağlı bulunduğu yerde gevşek duruma gelip yerinden oynamak, kımıldamak"Dişi sallanıyor."
- sarsmak
-i Birdenbire ve güçle kımıldatmak, sallamak, oynatmak, titretmek"Kalkın bakalım diye çocukların karyolalarını sarsıyorlardı." - Ç. Altan
- duraksamak
nsz Ne yapmak veya ne demek gerektiğini kestiremeyerek duraklamak, tereddüt etmek"Duraksadı, gülümsedi, kâğıda uzandı, yüzünden daha esmerdi eli, biçimliydi." - Y. Atılgan
- tereddüt etmek
kararsız davranmak, duraksamak"Bir iki saniye tereddütle gözlerinin içine baktım, dudaklarımı büktüm." - E. İ. Benice
- titremek
nsz Küçük ve hızlı salınım hareketleri yapmak"Geçtiği yollarda, incecik ellerine, kahır görmüş köylülerin nasırlı elleri sarıldı, ninelerin dua ile titreyen dudakları dokundu." - H. S. Tanrıöver
- titretmek
-i Titremesine yol açmak"Ellerini büsbütün titretiyordu." - R. H. Karay
- sakınmak
-i, -den Herhangi bir korku veya düşünce ile bir şeyi yapmaktan uzak durmak, içtinap etmek"Bıçak kemiğe dayandı mı başkaldırır, canını sakınmaz, hakkını ister." - A. Ağaoğlu
- titreşmek
nsz Her yanı titremek"Koca bir nahiye titreştik, odunsuz yattık / O büyük mektebi gördün ya, kışın biz çattık" - M. A. Ersoy
- sallandırmak. vibratile titrek titreyen.
- titremek, titretmek