- bedbaht
sıfat Mutsuz, bahtsız, talihsiz"Kocasının akşamcılığından manen ve maddeten bedbahttı." - Y. K. Beyatlı
- üzgün
sıfat Üzülmüş, üzüntü duymuş, mahzun, melul, mükedder"O zamana kadar üzgündü, sesi kısılmış gibiydi." - T. Buğra
- fakir
sıfat Geçimini güçlükle sağlayan, yoksul, fukara, zengin karşıtı"En fakir köyler taştandır ve üstü kiremittir." - F. R. Atay
- uğursuz
sıfat Kendinde uğursuzluk bulunan, yomsuz, kadersiz, meymenetsiz, menhus, musibet, meşum, şom"Çöküyor dört tarafa uğursuz bir karanlık / Elde kalan, çökmeyen bir şey var: Kahramanlık" - F. N. Çamlıbel
- meşum
sıfat Uğursuz"İlk çocuğunu doğuran genç bir kadına meşum şeyler söylememeliydim, sustum." - A. Gündüz
- mutsuz
sıfat Mutlu olmayan, bedbaht, saadetsiz
- üzüntülü
sıfat Üzüntüsü olan, acılı, müteessir
- mahzun
sıfat Üzgün"Bir gün gayet mağmum ve mahzun, bir gün de son derece neşeli ve uçarı." - N. F. Kısakürek
- münasebetsiz
sıfat Uygun olmayan, yakışıksız, çirkin"Sanki görüşmemiz münasebetsiz bir safhaya girmişti de ister istemez lakırtıyı kesmiştik." - İ. H. Baltacıoğlu
- talihsiz
sıfat Talihi ters olan, talihi kötü olan, şanssız, bahtsız (kimse)"Alın yazısı bu masum ve talihsizi idama mahkûm etmişti." - H. R. Gürpınar
- kederli
sıfat Acılı, üzüntülü, mükedder"Sarayın sükûnu bir kederli muammayı saklar gibi ağırdı." - İ. A. Gövsa
- beceriksiz
sıfat Becerisi olmayan, usta olmayan, maharetsiz"O münasebetsiz ve beceriksiz adam, kısık bir sesle bütün gizli şeyleri anlattı." - A. Ş. Hisar
- şanssız
sıfat Şansı olmayan
- tatminsiz
sıfat Tatmin olmayan"Meydan tatminsizlerin tatmin arayışlarına mı kalırdı?" - T. Buğra
- memnun olmayan
- mutsuz, uygunsuz, yersiz