- pırıldamak
nsz Işık saçmak, ışıldamak"Yaklaşmış pırıldayan şeye. Bir de ne görsün? Böyle ışıl ışıl ışıldayan bir kuş kanadıymış." - N. Hikmet
- ışıldamak
nsz Titrek, parlak bir ışık saçmak, parıldamak"Kızın yolunu beklerken karardıklarını, gölgelendiklerini, sonra kız gelince sevinçle ışıldadıklarını görmüştü." - N. Cumalı
- pırıltı
isim Pırıldayan şeyin yansıttığı ışık"Binbir façetalı bir elmas, her façetada ayrı bir pırıltı." - C. Meriç
- parıldamak
nsz Işık saçmak, parlamak"Suların kenarında Sarayburnu içli, hisli ve sırlı bir nur içinde parıldar." - A. Ş. Hisar
- parlamak
nsz Güçlü bir ışık çıkarmak, ışık saçmak"O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak / O benimdir, o benim milletimindir ancak" - M. A. Ersoy
- pırıldama
isim Pırıldamak işi
- göz kırpıştırma
- biduziye yanıp sönmek
- göz kırpıştırmak
- bir göz açıp kapama müddeti.
- parıldamak, parıltı
- çabuk çabuk görünüp kaybolmak