- bulandırmak
-i Bulanmasına yol açmak, bulanmasını sağlamak"Biz bile kendimizi en sadık bir aynada görmek istesek nefesimizin buğusu aynamızı bulandırır." - A. Ş. Hisar
- çoğalmak
nsz Azken çok olmak, çok duruma gelmek, artmak, fazlalaşmak, ziyadeleşmek"Ansızın aşağıda ayak sesleri, uğultular çoğaldı." - Y. Z. Ortaç
- yoğunlaşmak
nsz Yoğun duruma gelmek, tekâsüf etmek, konsantre olmak"Atlar benekli bir yıldız alacasında, şehit cesetlerinden yoğunlaşmış bir kokuyu, kalın bir sis gibi dağıta dağıta ilerliyorlardı." - A. İlhan
- koyulaşma
isim Koyulaşmak işi
- şıklaştırmak
-i Şık duruma getirmek, şık olmasını sağlamak
- yoğunlaştırmak
-i Yoğun duruma getirmek, teksif etmek
- koyulaşmak
nsz Koyu duruma gelmek"Sessiz oturduğu yerde soluk mavi gözleri koyulaşarak dinliyordu." - H. E. Adıvar
- koyulaştırmak
-i Koyu duruma getirmek
- kalınlaşmak
nsz Kalın duruma gelmek"Ses Sevim'in sesi fakat kalınlaşmış, tıkanmış, yabancılaşmış bir ses." - R. N. Güntekin
- kalınlaştırmak
-i Kalın duruma getirmek
- sıklaşmak
nsz Sık duruma gelmek veya sıkça ortaya çıkmak, sık görülmek"Krizleri öyle bir sıklaştı ki ne yapacağımızı şaşırıp kaldık." - Y. K. Karaosmanoğlu
- kalınlaşma
isim Kalınlaşmak işi
- bu lanıklaşmak
- koyulaştuma
- koyulaştırıcı şey
- şiddet lendirmek
- kalınlaşmak, kalınlaştırmak, koyulaşmak, koyulaştırmak, karmaşıklaşmak, karmaşıklaştırmak
- kalınlaşmış yer veya kısım.
- yoğunlaştırmak. thickening kalınlaştırma