- an
isim Zamanın bölünemeyecek kadar kısa olan parçası, lahza, dakika"Zira göçebelerin hayatı her an yardımlaşmalarını gerektirir." - C. Meriç
- an
isim İki tarla arasındaki sınır
- an
isim Zihin"An bulanıklığı. An yorgunluğu."
- deprem
isim, coğrafya Yer kabuğunun derin katmanlarının kırılıp yer değiştirmesi veya yanardağların püskürme durumuna geçmesi yüzünden oluşan sarsıntı, yer sarsıntısı, hareket, zelzele"Okuldayken bir öğle sonu hafif bir depremde otel çökmüş." - Y. Atılgan
- yarık
isim Yarılarak açılmış yer, geniş çatlak"Tam öğle vakitleri yüksek kaya yarığının dibinde toplanıyor, bir saat kadar güneşleniyorduk." - A. Gündüz
- çatı örtüsü
isim Çatıların üstüne kiremit, çinko ve oluklu sac vb. ile kaplanan, tavana su geçmesini önleyen yapı bölümü
- sarsıntı
isim Sarsılma işi, birden sallanma"Her sarsıntıda, önümdeki yeldirmeli kadın şikâyet ediyor." - B. Felek
- sallamak
-i Düzenli bir biçimde ve hep aynı doğrultuda hareket ettirmek"Sen yine anahtarını çıkar, salla, eğlendir." - H. E. Adıvar
- sallanmak
nsz Bağlı bulunduğu yerde gevşek duruma gelip yerinden oynamak, kımıldamak"Dişi sallanıyor."
- sarsmak
-i Birdenbire ve güçle kımıldatmak, sallamak, oynatmak, titretmek"Kalkın bakalım diye çocukların karyolalarını sarsıyorlardı." - Ç. Altan
- sarsılmak
nsz Sarsma işine konu olmak"Aniden hızla itildi kapı, şöyle bir sarsıldı çıngırak." - E. Şafak
- adi
sıfat Değersiz, kötü, sıradan, hiçbir özelliği olmayan"Sonra redingot devri geldi ve redingot içinden yarı uşak, yarı kapı kulu, riyakâr, adi bir nesil türedi." - Y. K. Karaosmanoğlu
- atlatmak
-i Atlama işini yaptırmak
- çalkalamak
-i Sulu bir şeyi sarsarak veya çırparak karıştırmak"Fincanını çalkalayıp çalkalayıp diker, dibinde hiç telve bırakmamacasına!" - A. İlhan
- yerleştirmek
-e Yerleşmesini sağlamak"Düven tahtasının altına çakmak taşlarını yerleştiriyordu." - C. Uçuk
- oturtmak
-i, -e Oturma işini yaptırmak"İçeri girer girmez bileğimden kavradı, önüne beni oturttu, hayvanı mahmuzladı." - S. M. Alus
- oynamak
nsz Vakit geçirme, eğlenme, oyalanma vb. amaçlarla bir şeyle uğraşmak"Çimenler üzerinde çocuklar oynuyor, kuzular otluyor." - H. R. Gürpınar
- sallanış
isim Sallanma işi
- titremek
nsz Küçük ve hızlı salınım hareketleri yapmak"Geçtiği yollarda, incecik ellerine, kahır görmüş köylülerin nasırlı elleri sarıldı, ninelerin dua ile titreyen dudakları dokundu." - H. S. Tanrıöver
- sarsma
isim Sarsmak işi
- silkelemek
-i Üstündeki şeyleri düşürmek, kaydırmak için bir şeyi üst üste, birden silkmek"Avcı, elinde ipi silkeleyerek hafif, sanki balıklarını ürkütmek istemiyormuş gibi yavaş yavaş ağını çekiyordu." - M. Ş. Esendal
- ihtizaz
isim Titreşme, titreşim
- ihtizaz etmek
titreşmek
- silkme
isim Silkmek işi
- silkmek
-i Üstündeki şeyleri düşürmek veya temizlemek için bir şeyi kuvvetle sallamak, sarsmak"Eline geçen her şeyi silkip akrepler varmış gibi bakıyor." - H. R. Gürpınar
- titreme
isim Titremek işi"Herkeste bir içlenme, bir acılanma, bir titreme vardı." - İ. H. Baltacıoğlu
- titretmek
-i Titremesine yol açmak"Ellerini büsbütün titretiyordu." - R. H. Karay
- çalkamak
-i Çalkalamak"Dişim ağrıyor, rakı ile ağzımı çalkadım." - Ö. Seyfettin
- sallamak, sarsmak, sallanmak, sarsılmak, silkelemek, silkmek, sarsmak, allak bullak etmek, çalkalamak,
- başından defetmek
- metanetini bozmak
- sesin titremesi
- silkiş
- silkmek sallamak
- titreşim halinde olmak
- yersarsıntısı