- tarak
isim Saçların, sakalın, hayvan tüylerinin karışıklığını gidermeye veya kadınların saçlarını tutturmaya yarayan dişli araç"Bir ay boyunca, kırlaşan saçlarına tarak sürmedi." - L. Tekin
- yan yatmak
yana doğru çok eğilmek"Yolcuların girdiği iskele yanından kendini denize attı." - M. Ş. Esendal
- aramak
-i Birini veya bir şeyi bulmaya çalışmak"Dükkânın içinde gözleriyle bir şeyler aradı." - S. F. Abasıyanık
- araştırmak
-i Birini veya bir şeyi bulmak için bir yeri gözden geçirmek"Odayı iyice araştırdım ama aradığımı bulamadım."
- meyletmek
-e Eğilmek
- tırmık
isim Tırnak beresi"Yüzünde tırmıklar vardı." - P. Safa
- taramak
-i Bir şeyin tellerini birbirinden ayırıp karışıklığını gidermek"Anası sabaha kadar saçlarını tarıyor, düşünüyor, ürküyordu." - Y. Kemal
- taraklamak
-i Bağ, bahçe toprağının yüzünü tarakla düzeltmek
- hergele
isim Binmeye veya yük taşımaya alıştırılmamış at veya eşek"Kendi kendine başıboş üreyen hergele sürüleri gibi dolaşıp duruyorlardı." - K. Korcan
- eğiklik
isim Eğik olma durumu, eğim, yamukluk, meyil
- kaşımak
-i Vücudun herhangi bir yerindeki kaşıntıyı gidermek için tırnakla veya başka bir şeyle deriyi hafifçe ovmak
- tırmıklamak
-i Tırmalamak
- ahlaksız kimse
- ince ince araştırmak
- sefih adam
- tırmık, tırmıklamak, tırmıkla düzeltmek, taramak,
- ahlâksız kimse.
- bir araya getirmek. rake up the past eski defterleri karıştırmak.
- bir direğin veya dikili şeyin meyli
- yan koyma