- öne sürmek
birini ilk önce harekete geçmesi için önermek"Arabam bir gece kulübünün önünde duruyor." - A. Ümit
- yerine koymak
gibi görmek, saymak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
- koyma
isim Koymak işi
- kaydetmek
-i, -e Yazmak, bazı önemli noktaları tespit etmek
- meydana koymak
yapıp ortaya çıkarmak, göstermek"Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu." - Ö. Seyfettin
- misafir etmek
konuk olarak karşılayıp yedirip içirmek, yatırmak"Misafirler aslında bu odada ağırlanır ama biz şimdi rıhtıma çıkacağız." - A. Kulin
- ileri sürmek
öne doğru yürütmek
- beyan etmek
bildirmek, söylemek, ileri sürmek, anlatmak
- taklidini yapmak
bir şeyin veya kimsenin konuşmasını, davranışını komik bir biçimde tekrarlamak"Her memleket başkalarının yeniliklerini taklit ile başladığı intizama kendisinin eskiliklerini tahkik ile nihayet verir." - A. H. Müftüoğlu
- düzeltmek
-i Düzgün duruma getirmek"Kirli eşyalarımı paketlere sardım, bavulumu düzelttim." - R. N. Güntekin
- uydurmak
-i, -e Uymasını sağlamak"Gözlerini kilidi sökülmüş ve büyümüş anahtar deliğine uydurdu." - P. Safa
- gitmek
-e Bir yere doğru yönelmek
- kullanmak
-i Bir şeyden belli bir amaçla yararlanmak"Parmaklarının arasındaki mendili eskiyinceye kadar kullandığın hiç oldu mu?" - H. C. Yalçın
- bastırmak
-i Basma işini yaptırmak"Çok güçlüydü, bastırdı, omuzlarını yatağa yapıştırdı âdeta." - T. Dursun K
- saklamak
-i Elinde bulundurmak, tutmak"Sarayın sükûnu bir kederli muammayı saklar gibi ağırdı." - İ. A. Gövsa
- açmak
-i Bir şeyi kapalı durumdan açık duruma getirmek"Kapıyı açıp içeri giriyorum." - A. Ağaoğlu
- fırlatmak
-i Hızla atmak, bulunduğu yerden dışarı atmak"Kalemi kâğıdı fırlatıp yatağıma koştum." - A. Kabaklı
- hamle
isim İleri atılma, atılım, saldırış, savlet"Teşebbüs, hamle, gayret, aksiyon ne demektir, bu gözü dönmüş insanlardan öğrenmek lazım." - N. F. Kısakürek
- indirmek
-i Yüksekten, sarp ve kötü yerden veya yukarıdan aşağıya inmesini sağlamak"Zeynep'i o sel yatağından, yağdan kıl çeker gibi indirdi." - Y. Kemal
- yapmak
-i Ortaya koymak, gerçekleştirmek, oluşturmak, meydana getirmek"Her görevi ayrım gözetmeden aynı titizlikle yapmak başarının sırrıdır." - Ç. Altan
- kurmak
-i Bir şeyi oluşturan parçaları birleştirerek bütün durumuna getirmek, monte etmek"Geniş çöl ufukları arasında çadırlarımızı kurduk." - F. R. Atay
- yanmak
nsz Birleşiminde karbon bulunan maddeler, ısı ve ışık yayarak kül durumuna geçip yok olmak"Yanan ormanların yerine yeni orman yetiştirilir." - Anayasa
- toplamak
-i Bir araya getirmek"Şairin bütün eserlerini, bütün hatıralarını toplayacak." - O. S. Orhon
- şişmanlamak
nsz Şişman duruma gelmek"Sizi biraz şişmanlamış buldum." - H. E. Adıvar
- etmek
nsz Bir işi yapmak"Şemsi, sıra düştükçe emlak komisyonculuğu ediyordu." - H. Taner
- atmak
-i, -e Bir cismi bir yöne doğru fırlatmak"Taşı suya atmak."
- bina etmek
yapmak, kurmak, inşa etmek"Yalı, çok pencereli, iki katlı, yayvan bir binadır." - B. Felek
- girmek
-e Dışarıdan içeriye geçmek"Birlikte kiliseden içeri giriyoruz, ben topallıyorum." - A. Ağaoğlu
- çıkarmak
-den Birinin veya bir şeyin çıkmasını sağlamak, çıkmasına sebep olmak
- menetmek
-i Yasaklamak"Bildiğim bir şey varsa o da patronun odanızdan dışarıya çıkmayı size menettiğidir." - S. F. Abasıyanık
- reddetmek
nsz Verilen veya yapılması istenen bir şeyi kabul etmemek, geri çevirmek"Kendisine evlenme teklif ettim, reddetti." - S. F. Abasıyanık
- geçirmek
-i Geçme işini yaptırmak, geçmesini sağlamak
- açıklamak
-i Bir konuyla ilgili gerekli bilgileri vermek, izah etmek
- açılmak
nsz Açma işine konu olmak"Kasabada bir çırçır fabrikası açılmış." - A. Ümit
- utandırmak
-i Utanmasına yol açmak, utanacak bir duruma düşürmek, mahcup etmek"Muallâ Hanım'a o zamana kadar beni çok utandıran bir sual sormakta mahzur görmedim." - P. Safa
- zorlamak
-i Birine bir şey yaptırmak amacıyla güç kullanmak, boyun eğdirmeye çalışmak, zor kullanmak, mecbur etmek"Bir realite hissi ile değil, bir tarih hissi ile kendimizi zorluyorduk." - F. R. Atay
- yayımlamak
nsz Kitap, gazete, dergi vb. şeyleri basmak ve dağıtmak, neşretmek"Türk Dil Kurumunun yeni yayımladığı kitapları gördüm."
- yazmak
-i Söz ve düşünceyi özel işaret veya harflerle anlatmak"Büyük bir heyecan, bir haz içinde şu satırları yazıyorum." - Ö. Seyfettin
- yerleştirmek
-e Yerleşmesini sağlamak"Düven tahtasının altına çakmak taşlarını yerleştiriyordu." - C. Uçuk
- bırakmak
-i Elde bulunan bir şeyi tutmaz olmak
- saldırış
isim Saldırma işi"Her türlü saldırış ve sataşma sahneleri gene eksik değildi." - F. R. Atay
- koymak
-i, -e Bir şeyi bir yere bırakmak, belli bir yere yerleştirmek"Öteki elini doktorun omzuna koydu." - S. F. Abasıyanık
- söylemek
-i Düşündüğünü veya bildiğini sözle anlatmak"Bu konak için de yine senelerden beri aynı şeyi söylerim." - R. N. Güntekin
- koşmak
nsz Adım atışlarını artırarak ileri doğru hızla gitmek"Ben kaçıyorum, abim de arkamdan koşuyor." - A. Ağaoğlu
- yüklemek
-i, -e Bir yere, taşınması için belli ağırlıkta eşya veya araç gereç koymak
- neşretmek
-i Yaymak, dağıtmak, saçmak
- sokmak
-i İçine veya arasına girmesini sağlamak
- belirtmek
-i Açıklamak, tebarüz ettirmek"Üzüntülerini, kırgınlıklarını dudak büküp susarak belirtir." - N. Cumalı
- ifade etmek
anlatmak"Bu kitabın bende hazin bir intiba bıraktığını söylersem yanlış bir ifadede bulunmamış olurum." - A. H. Çelebi
- hamletmek
-i, -e Bir sebebe yüklemek, yormak"Bu anlaşmazlıklarını uzun müddet bu sebeple, bu terbiye farklarına hamletmişti." - A. Ş. Hisar
- atfetmek
-e Bir işi veya bir sözü bir kimseye mal etmek, yüklemek, isnat etmek
- susturmak
-i Susmasını sağlamak, susmasına sebep olmak"Hafif sesli bütün aletleri susturup davulu sabaha kadar vurdurmak istiyorum." - F. R. Atay
- tehir etmek
ertelemek
- geciktirmek
-i Gecikmesine sebep olmak, tehir etmek
- takmak
-i Bir şeyi başka bir yere uygun bir biçimde tutturmak, iliştirmek, geçirmek"Gözlüğünü takıp masaya eğildi." - R. H. Karay
- sormak
-i, -e, -den Birine soru yönelterek herhangi bir konuda bilgi istemek, sual etmek"Hastanenin nöbetçi doktoru yok mu? diye soruyorum." - R. N. Güntekin
- fırlatma
isim Fırlatma işi
- söndürmek
-i Ateş ve ışığın yanmasına, aydınlatmasına son vermek"Parmağının ucuna kadar gelen alevi yere atıyor, terliğiyle basarak söndürüyor." - P. Safa
- rahatsız etmek
rahatını bozmak, rahatını, keyfini kaçırmak"Ömer Ağa rahatsız bir gülümseme ile yüzünü biraz daha buruşturdu." - H. S. Tanrıöver
- sığınmak
-e Tehlikelerden kaçarak güvenilir bir yere çekilmek"Artık arkasına sığınacak bir camekânım da yok." - H. F. Ozansoy
- reddedilmek
nsz Reddetme işine konu olmak"Kararın ertelenme teklifleri de reddedildi." - N. F. Kısakürek
- ağzını kapamak
kendisine çıkar sağlaması için bir kimseyi susturmak
- Kur’an-ı Kerim, Kendisine tapınılan, doğaüstü güç ve etkisi olduğuna inanılan canlı veya cansız nesne, tapıncak, sanem, fetiş.
- Tarih, Kimi ilkel toplumlarda , doğaüstü gücü ve etkisi olduğuna inanılan, tanrı olarak tapılan, genellikle canlı bir varlığı, insanı gösteren, tahtadan, taştan, topraktan yapılmış yontu.
- Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, Bazı ilkel toplumlarda doğaüstü güç ve etkisi olduğuna inanılan canlı veya cansız nesne. Bir başka deyişle Allahü Teâlâya inanmayanların taptıkları resim veya heykel.
- Genel Türkçe, Bazı ilkel toplumlarda doğaüstü güç ve etkisi olduğuna inanılan canlı
veya cansız nesne, tapınılacak, sanem. - yere koymak
- harekete getirmek
- sevketmek
- acele gitmek
- göz önünde bulundurmak
- arzetmek
- koymak, yerleştirmek, açıklamak, ifade etmek, çevirmek, tercüme etmek, sormak, yazmak, oymak,
- başka vakte bırakmak
- eski yerine koymak
- geri bırakmak
- ilerlemesine mâni olmak
- kelimelerle ifade etmek
- konservesini yapmak
- koymak yerleştirmek
- meydana sürmek
- reye koymak
- suretini takınmak
- üzerine yüklemek