- sallanmak
nsz Bağlı bulunduğu yerde gevşek duruma gelip yerinden oynamak, kımıldamak"Dişi sallanıyor."
- dalgalanmak
nsz Üzerinde dalga oluşmak
- tereddüt etmek
kararsız davranmak, duraksamak"Bir iki saniye tereddütle gözlerinin içine baktım, dudaklarımı büktüm." - E. İ. Benice
- salınmak
nsz Yürürken uyumlu hareketlerle hafifçe bir yandan bir yana eğilmek"Vücudu o kadar narindi ki hafif rüzgârlarla sallanan salkım söğütler gibi oradan oraya salınıyor." - S. F. Abasıyanık
- titremek
nsz Küçük ve hızlı salınım hareketleri yapmak"Geçtiği yollarda, incecik ellerine, kahır görmüş köylülerin nasırlı elleri sarıldı, ninelerin dua ile titreyen dudakları dokundu." - H. S. Tanrıöver
- çalkanmak
nsz Çalkama işine konu olmak
- bocalamak
nsz Gemi rüzgâra karşı gidemeyerek sürüklenmek
- salınma
isim Salınmak işi"Belki de bu, çıkıp salınması beklenen bir sevgiliye söylenmiş iştiyaklı bir yalvarıştır." - S. Ayverdi
- gidip gelmek
- kararsız kalmak
- osilator. oscillatory sallanan
- saat sarkacı gibi hareket etmek
- salınan
- salınan.
- sarkaç gibi sallanmak, salınmak
- tereddüt etmek. oscilla'tion gidip gelme
- titreşme. oscillator radyoda elektrik titreşimleri meydana getiren aygıt