- tıkamak
-e, nsz Bir şeyin ağzını, deliğini, içine konulan veya dışarıdan uygulanan bir nesneyle kapamak"Ahmet kızın ağzına bir mendil tıkadı." - S. F. Abasıyanık
- kapamak
-i Bir açıklığı örtmek için bir şeyi, açık yerin üzerine getirmek"Hasan, yıldırımla vurulmuş gibi hemen kapıyı kapadı, kaçtı." - H. E. Adıvar
- kapatmak
-i Bir malı değerinden aşağı bir karşılıkla elde etmek"Evvelki hafta mühendis İlhami Bey'le karısı çok güzel bir bambu takımı kapattılar." - H. Taner
- emmek
-i Dudak, dil ve soluk yardımıyla bir şeyi içine çekmek, somurmak"Çanağımdaki köpüklü sütü emer gibi içeceğim." - S. F. Abasıyanık
- absorbe etmek
soğurmak
- önlemek
-i Bir şeyin olmasına veya yapılmasına engel olmak"Bir yerden kokusu çıkarsa baban vasıtasıyla önlemek isteyecekler." - S. Ali
- tıkamak, kapamak, emmek, absorbe etmek
- üst üste oturma