- parlatmak
-i Bir yüzeyi düzgün ve parlak duruma getirmek, parlamasını sağlamak"Derdini anlayan birini bulmak sevinci küçük gözlerini parlatmıştı." - H. E. Adıvar
- neşelendirmek
-i Neşeli duruma getirmek, şenlendirmek, keyiflendirmek
- aydınlatmak
-i Karanlığı giderip görünür duruma getirmek, ışıklandırmak"Işık yüzüne tam tepeden düşüyor ve onu iyice aydınlatıyordu." - T. Buğra
- parlamak
nsz Güçlü bir ışık çıkarmak, ışık saçmak"O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak / O benimdir, o benim milletimindir ancak" - M. A. Ersoy
- hafiflemek
nsz Herhangi bir sebeple eski ağırlığı azalmak
- hafifletmek
-i Hafiflemesine yol açmak, hafifleştirmek, tahfif etmek"Damatlarının bu işten memnun görünmesi, onun azap ve sıkıntısını yarı yarıya hafifletiyordu." - R. N. Güntekin
- sevindirmek
-i Sevinmesine yol açmak, sevinmesini sağlamak"Babam, hiç hoşnut olmadığımı, beni yine sevindiremediğini sandı." - A. Ağaoğlu
- neşelenmek
nsz, -den Neşeli duruma gelmek, şenlenmek, keyiflenmek"Limonata bardaklarını içki kadehi gibi tokuşturarak fevkalade neşeleniyor görünür." - R. N. Güntekin
- ışık saçmak
- neşelenmek.
- yükü azalmak
- yükünü azaltmak
- aydınlatmak, aydınlanmak, hafiflemek, hafifletmek, neşelenmek, neşelendirmek
- ışık saçmak.