- yemek
isim Yemek yeme, karın doyurma işi"Yemekten sonra gocuğuna sarar yatırırdı beni." - N. Cumalı
- yemek
-i Ağızda çiğneyerek yutmak"Adam o kadar çabuk yiyor ki hizmetçi ekmek yetiştiremiyor." - B. Felek
- yerine getirmek
istenileni, gerekeni yapmak"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?" - M. Ş. Esendal
- bakım
isim Bakma işi
- yedirip içirmek
beslemek"Adam o kadar çabuk yiyor ki hizmetçi ekmek yetiştiremiyor." - B. Felek
- elde tutmak
sahibi olsun olmasın, bir malı mülkiyeti altında bulundurmak, zilyet olmak"El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk" - Z. O. Saba
- uzak durmak
yaklaşmamak, karışmamak"Muallâ, uzaklardan bir ses duyar gibi oldu." - P. Safa
- uzak tutmak
uzakta kalmasını sağlamak"Muallâ, uzaklardan bir ses duyar gibi oldu." - P. Safa
- Kale
isim, tarih Düşmanın gelmesi beklenilen yollar üzerinde, askerî önem taşıyan şehirlerde, geçit ve dar boğazlarda güvenliği sağlamak için yapılan kalın duvarlı, burçlu, mazgallı yapı, kermen"Onu kalenin yanındaki küçük mezarlığa, bir zeytin ağacının yanına
- engel olmak
önlemek, geciktirmek"Seçme ve aracılık işlevini yerine getiren dünyanın önünde ise öyle aşılması güç engeller yok gibi." - A. Ağaoğlu
- bakmak
-e Bakışı bir şey üzerine çevirmek"Zamanla nasıl değişiyor insan / Hangi resmime baksam ben değilim" - C. S. Tarancı
- almak
-i Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
- himaye
isim Koruma, gözetme, esirgeme, koruyuculuk, gözetim"Henüz ana himayesine ne kadar muhtaç olduğunu görüyorum." - Y. Z. Ortaç
- himaye etmek
korumak, kayırmak, gözetmek"Henüz ana himayesine ne kadar muhtaç olduğunu görüyorum." - Y. Z. Ortaç
- yönetmek
-i Bir kurum veya kuruluşun yasalara, kurallara ve belli şartlara uygun biçimde işlemesini sağlamak, idare etmek, tedvir etmek
- geçim
isim Geçinme işi, geçinme araçları, geçinme, maişet"Geçimini dülgerlikle sağlardı." - N. F. Kısakürek
- yiyecek
isim Yenmeye elverişli olan her şey"İnsan barınacak yerler yaptı, yiyeceğini pişirerek yemeye başladı." - N. Hikmet
- saklamak
-i Elinde bulundurmak, tutmak"Sarayın sükûnu bir kederli muammayı saklar gibi ağırdı." - İ. A. Gövsa
- zindan
isim Tutuklu veya hükümlülerin içine konulduğu kapalı yer
- durmak
nsz Hareketsiz durumda olmak"Motorlu su taşıtlarından biri de kanal rıhtımının tam bizim önümüze düşen bir noktasında demir atmış duruyordu." - Y. K. Karaosmanoğlu
- beslemek
-i Yiyecek ve içeceğini sağlamak"Okulun artıklarıyla otuz kişiden fazla insan besliyorduk." - H. E. Adıvar
- uymak
-e Ölçüleri birbirini tutmak"Ayakkabı ayağına iyi uydu."
- ilerlemek
nsz Bulunduğu yerden daha ileriye gitmek, yol almak"Vapur durmadan düdük çalarak ilerliyordu." - H. E. Adıvar
- tutmak
-i Elde bulundurmak, ele almak"Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu." - Ö. Seyfettin
- korumak
-i, -den Bir kimseyi veya bir şeyi dış etkilerden, tehlikeden, zor bir durumdan uzak tutmak, esirgemek, muhafaza etmek, vikaye etmek, sıyanet etmek"Orasını tozdan, yağmurdan korumak borcumuzdur." - O. S. Orhon
- sağlamak
-i Bir işin olması için gerekli durumu, şartları hazırlamak, temin etmek"Süngerciler altı aylık kumanyalarını sağlamak için boğazlarına dek borçlandılar." - Halikarnas Balıkçısı
- geciktirmek
-i Gecikmesine sebep olmak, tehir etmek
- geçindirmek
-i Geçinmesini sağlamak
- devam ettirmek
başlanmış bir işi sürdürmek
- sürdürmek
-i Sürme işini yaptırmak"Parmaklıklara boya sürdürdü."
- engellemek
-i Bir şeyin gerçekleşmesini veya yapılmasını önlemek"Gelgelelim bu yalnız, bu mutlu ölüm düşünü tek bir şey engellemektedir." - A. Ağaoğlu
- devam etmek
başlanmış bir iş sürmek
- işletmek
-i İşlemesini sağlamak, çalıştırmak"Trenlerimizi odunla işletiyorduk." - F. R. Atay
- kalmak
nsz Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek"Sıkı sıkı kucakladı ve öylece kaldı." - T. Buğra
- muhafaza etmek
korumak, saklamak"Zamanımızda kıymetli şeylerin muhafazası güçleşti." - B. Felek
- sürüp gitmek
eskiden olduğu gibi, eskiden nasılsa gene öyle olmak, öyle devam etmek
- bütünlemek
-i Eksiksiz duruma getirmek, tamamlamak
- alıkoymak
-i Bir süre için bir yerde tutmak"Bu yağlı kuyruğa herkes bir defa sarılmak, onu kendine çekmek, alıkoymak sevdasında idi." - E. E. Talu
- devam
isim Sürme, sürüp gitme, kesilmeme, bitmeme
- refakat etmek
beraberinde gitmek, arkadaşlık etmek, eşlik etmek"Nice yıllar devam eden bir refakatin hatırası bundan mı ibaretti?" - A. Ş. Hisar
- hıfzetmek
Saklamak
- nöbet beklemek
- almak, saklamak, -de kalmak, bulundurmak, korumak, elde tutmak, saklamak, bulundurmak,
- geçimini sağlamak
- idame etmek
- içeride alıkoymak
- metres olarak tutmak
- mevkiini muhafaza etmek
- sahibi olmak
- sözünden dönmemek
- temelli olarak
- with arkadaşlık etmek
- ücretle maiyetinde tutmak