- basmak
-e Vücudun ağırlığını verecek bir biçimde ayak tabanını bir yere veya bir şeyin üzerine koymak"Bastığın yerlerde güller açtı, sarıldı ayaklarına." - C. Külebi
- bozmak
-i Bir şeyi kendisinden beklenilen işi yapamayacak duruma getirmek"Bu iki radyo istasyonu birbirini bozuyor."
- tıkamak
-e, nsz Bir şeyin ağzını, deliğini, içine konulan veya dışarıdan uygulanan bir nesneyle kapamak"Ahmet kızın ağzına bir mendil tıkadı." - S. F. Abasıyanık
- tıkmak
-i, -e İterek, zorla, aceleyle sokmak"Her birinin ağzına avucundaki et parçasını tıktı." - F. R. Atay
- durdurmak
-i Durmasını sağlamak"Sızıntıları durdurmadan, bir önlem almadan ne diye bütün kitapları, eşyaları taşıdık ki!" - A. Ağaoğlu
- karıştırmak
-i, -e Karışma işini yaptırmak
- murabba
sıfat Dört şeyden oluşan, dörtlü
- sıkmak
-i Çevresine sarılarak veya bir şey sararak çepeçevre basınç altına almak"Yalnız kalan kadın titriyor, hıçkırarak kucağındaki yavrusunu sıkıyor." - Ö. Seyfettin
- sıkışmak
nsz Kalabalıktan dolayı birbirine çok yaklaşmak"Üç hademe, ebe, hasta bakıcı merdivenin orta sahanlığında sıkışmışlar, sedyeyi çevirmeye çalışıyorlar." - M. Ş. Esendal
- tıkanıklık
isim Tıkanık olma, iyi işleyememe durumu
- sıkışma
isim Sıkışmak durumu"İçinde garip bir sıkışma, ezilip büzülme duyuyordu." - P. Safa
- marmelat
isim Şeker karıştırılarak pişirilmiş meyve ezmesi"Ayva marmeladı."
- reçel
isim Meyvelerin şekerle kaynatılmasıyla hazırlanan tatlı"Onlar kahve, süt hatta kışın salep içmeyi, zeytin, peynir, reçel ve ekmek yemeyi tercih ederler." - A. Ş. Hisar
- sıkıştırılma
isim Sıkıştırılmak işi
- Mutfak - Yemek, Reçel
- sıkıstırmak
- zor durum
- reçel, sıkışıklık, tıkanıklık, sıkıştırmak, tıkamak, tıkmak, bastırmak, sıkışmak, tutukluk yapmak,
- akıntıya engel olan birikinti
- bir araya sıkışmış insan veya şeyler
- bir şeyin arasına sıkışıp hareketini durdurmak
- marmelat.
- radyo yayına engel olmak üzere başka bir istasyondan yapılan kuvvetli gürültü. traffic jam trafik tıkanması. jampacked dopdolu kalabalık
- reçel marmelat