- ders vermek
öğretmek, yetiştirmek"Mektepten kaçmıyor, bazı derslerden zevk alıp saatlerce çalıştığım oluyordu." - S. F. Abasıyanık
- emretmek
-i, -e Buyurmak, emir vermek"Bunu böyle istiyorum ve böyle emrediyorum." - A. Gündüz
- emir vermek
buyurmak, buyruk vermek
- asistan
Bir uğraşta, ustaya ya da işi yapana yardım eden, yardımcı.
- görevlendirmek
-i, -le Birine bir görev vermek, vazifelendirmek, tavzif etmek
- eğitmek
-i Birinin akla uygun, fiziksel ve moral gelişmesi üzerine etki yaparak çeşitli davranış yatkınlıkları, bilgi ve görgü aşılayarak önceden tespit edilmiş amaçlara göre onun belirli bir yönde gelişmesini sağlamak, terbiye etmek"Çocukları eğitmek."
- öğrenmek
-i Bilgi edinmek"Gerçi yeni nesil, eskiyi öğrenmekte bir fayda görmüyor ama ben gene de yazayım." - B. Felek
- talimat vermek
üst düzeyde bulunan biri, yaptıracağı işle ilgili olarak görüşünü belirtmek, yol göstermek"Demir Bey'den beklenilen talimat gelmişti." - R. H. Karay
- tanıtmak
-i, -e Bir kimsenin veya bir şeyin tanınmasını sağlamak
- öğretmek
-i, -e Bir kimseye bir konuda bilgi ve beceri kazandırmak"Böyle görünmesini öğretmişler, sağlam bir terbiye almış." - R. H. Karay
- okutmak
-i Okumasını, öğrenim görmesini sağlamak"Babamın beni büyük kentte okutacak parası olmadığı için öğretmen olmuştum." - N. Meriç
- eğitmen
isim Eğitim işiyle uğraşan kimse
- okutman
isim Üniversitede yabancı dil, Türkçe ve inkılap tarihi gibi ortak, zorunlu dersleri öğretmek için görevlendirilen, uygulamalı çalışmaları yöneten öğretim elemanı, lektör
- bilgi vermek
- öretmek
- bilgi vermek, öğretmek, talimat vermek, emretmek
- okutman.
- yol göstermek. instructor öğretmen