- saf
isim Dizi, sıra"Bütün garsonlar saf teşkil edip selama dururlardı." - E. E. Talu
- saf
sıfat Katıksız, arı, katışıksız, halis, has"Hiçbir yerde buradakinden daha saf ve berrak sulara tesadüf etmedim." - H. S. Tanrıöver
- Ari
sıfat Çıplak
- safdil
sıfat Kolayca aldatılan, saf (kimse)"Bir safdil hanımefendi, kızıma iyi bir koca bulduğunu yemin billah anlattı." - A. Gündüz
- suçsuz
sıfat Suçu olmayan, suç işlememiş olan, masum
- masum
sıfat Suçsuz, günahsız"Melek kadar masum / Yok canım şeytan kadar şirret" - B. Necatigil
- zararsız
sıfat Zarar vermeyen, zararı dokunmayan, dokuncasız, ziyansız
- bön
sıfat Budala, saf, avanak, ahmak"Sandığınız kadar bön bir insan değilim ben." - N. F. Kısakürek
- toy
sıfat Gençliği sebebiyle görgüsüz ve beceriksiz olan
- aptal
sıfat Zekâsı pek gelişmemiş, zekâ yoksunu, alık, ahmak, alık salık"Aptal bir gülüşle yüzüne bakıyorum." - Y. Z. Ortaç
- kanuni
sıfat, hukuk Yasal
- azade
sıfat Başıboş, erkin, serbest"Elli yıldır şu ömür kervanının yolcusuyum / Öyle her yoldaşı sevmezse de azade huyum" - İ. A. Gövsa
- günahsız
sıfat Günahı veya suçu olmayan, bigünah"Yürekleri fesatla dolduğundan bu masum günahsızı öldürmeyi kafalarına koymuşlar." - E. Şafak
- hilesiz
sıfat Hile yapmayan, düzen bilmeyen (kimse)
- kabahatsiz
sıfat Kabahati olmayan, kusursuz, suçsuz
- aklı ermez
- masum, suçsuz, zararsız, saf, temiz kalpli
- saflıkla