- cilalı
sıfat Cilası olan, cila sürülmüş, cila ile parlatılmış, mücella"Ev sahibi, cilalı basma resmi tablo yerine astı." - F. R. Atay
- cila
isim Bir şeyi parlatmak için kullanılan kimyasal bileşik
- dipnot
isim Metin içinde geçen herhangi bir bilgi ile ilgili olarak sayfa altına, çalışmanın sonuna konulan açıklama veya kaynak bilgisi, haşiye
- gösteriş
isim Gösterme işi
- parlak
sıfat Parlayan, ışıldayan"Siyah, çıplak dallarda henüz kuruyamayan su damlaları parlak, mavi birer boncuk gibi parlıyordu." - H. E. Adıvar
- parlatmak
-i Bir yüzeyi düzgün ve parlak duruma getirmek, parlamasını sağlamak"Derdini anlayan birini bulmak sevinci küçük gözlerini parlatmıştı." - H. E. Adıvar
- parlaklık
isim Parlak olma durumu, revnak"Taşlarımız öyle güzel parlardı ki o parlaklığı görme uğruna bütün gün sürekli silmeyi bile düşündüğüm olurdu." - A. Kutlu
- açıklamak
-i Bir konuyla ilgili gerekli bilgileri vermek, izah etmek
- yorum
isim Bir yazının veya bir sözün, anlaşılması güç yönlerini açıklayarak aydınlığa kavuşturma, tefsir
- izah etmek
açıklamak, ayrıntılı bilgi vermek"Bu kızda izahı güç bir garabet var." - P. Safa
- parlamak
nsz Güçlü bir ışık çıkarmak, ışık saçmak"O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak / O benimdir, o benim milletimindir ancak" - M. A. Ersoy
- yaldızlamak
-i Bir eşyayı yaldızla kaplamak, yaldız sürerek süslemek
- açıklama
isim Açıklamak işi, izah"Hiçbir açıklama yapmadan çıkıyorum odadan." - A. Ümit
- perdah
isim Parlatma, parlaklık verme
- tefsir
isim Yorumlama"Hiçbirini tefsire ve hiçbirinden mana çıkarmaya kimsenin dili varmaz olmuştu." - Y. K. Karaosmanoğlu
- şerh
isim Açma, ayırma
- açımlama
isim Açımlamak işi, teşrih, şerh
- tefsir etmek
yorumlamak"Hiçbirini tefsire ve hiçbirinden mana çıkarmaya kimsenin dili varmaz olmuştu." - Y. K. Karaosmanoğlu
- haşiye
isim Dipnot
- tahrif etmek
bozmak, değiştirmek
- tahrif
isim Bir şeyin aslını bozma, kalem oynatma, değiştirme
- tevil
isim Çevri"Selim Bey birçok vesilelerle evvelki hiddet ve şiddetini affettirmeye, sebebini başka başka şeylerle tevile çalıştı, gönlümü aldı." - E. İ. Benice
- tevil etmek
söz veya davranışa başka bir anlam vermek"Selim Bey birçok vesilelerle evvelki hiddet ve şiddetini affettirmeye, sebebini başka başka şeylerle tevile çalıştı, gönlümü aldı." - E. İ. Benice
- yaldızlanmak
nsz Yaldızlama işi yapılmak veya yaldızlama işine konu olmak"Mesela kapının hizasında, gayet kıymetli, etrafı altınla yaldızlanmış bir kap." - Ö. Seyfettin
- parlatıcı
sıfat Parlatma özelliği olan (nesne)
- cilâ yapmak
- dış güzellik
- haşiye yazmak
- yanlış tefsir etmek
- şerhetmek
- bir ayıbı örtmek için yapılan gösteriş
- cilâlı oluş. glossy parlak
- cilâlı.
- over ile sahte bir şekilde gizlemek. glosslly parlak bir şekilde. glossiness parlaklık
- parlaklık, açıklayıcı yazı, açıklama, yorum
- parlaklık: cilâ
- satır aralarında verilen metin tercümesi
- tahrif etmek.