- göze çarpmak
dikkati üzerine çekmek
- parlak
sıfat Parlayan, ışıldayan"Siyah, çıplak dallarda henüz kuruyamayan su damlaları parlak, mavi birer boncuk gibi parlıyordu." - H. E. Adıvar
- parıltı
isim Parıldama, göze çarpan parlaklık"Pamuk için için yanıyor, zaman zaman küçük parıltılar çıkarıyordu." - A. Kutlu
- parlaklık
isim Parlak olma durumu, revnak"Taşlarımız öyle güzel parlardı ki o parlaklığı görme uğruna bütün gün sürekli silmeyi bile düşündüğüm olurdu." - A. Kutlu
- parıldamak
nsz Işık saçmak, parlamak"Suların kenarında Sarayburnu içli, hisli ve sırlı bir nur içinde parıldar." - A. Ş. Hisar
- parlamak
nsz Güçlü bir ışık çıkarmak, ışık saçmak"O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak / O benimdir, o benim milletimindir ancak" - M. A. Ersoy
- şaşaa
isim Görkem
- şaşaalı
sıfat Görkemli"Bazen mehtap bu yalının üstüne vurarak onu şaşaalı manalarla öyle pırıl pırıl parlatırdı ki..." - A. Ş. Hisar
- ışıltı
isim Hafif ışık, ışıntı, parıltı"Bu kâğıtlara gözleri tuhaf bir ışıltı ile parlayarak baktığına dikkat etti." - H. E. Adıvar
- gösteriş. All that glitters is not gold. Parlayan her şey altın değildir. Görünüşe aldanmamalı. glittery parıldayan
- parlamak, parıldamak, parıltı
- şaşaalı.