- an
isim Zamanın bölünemeyecek kadar kısa olan parçası, lahza, dakika"Zira göçebelerin hayatı her an yardımlaşmalarını gerektirir." - C. Meriç
- an
isim İki tarla arasındaki sınır
- an
isim Zihin"An bulanıklığı. An yorgunluğu."
- parlama
isim Parlamak işi"Abdi Bey'in sabırsız, çabuk parlamaya yatkın mizacına karısının tevekkülü ve sakinliği fena hâlde batıyor." - A. İlhan
- havalı
sıfat Herhangi bir nitelikte havası olan"O murdar kokulu, ağır havalı yere..." - H. E. Adıvar
- şimşek
isim Bir bulutun tabanı ile yer arasında, iki bulut arasında veya bir bulut içinde elektrik boşalırken oluşan kırık çizgi biçimindeki geçici ışık, balkır, çakım, çakın, yalabık, yıldırak
- Yıldırım
isim Gök gürültüsü ve şimşekle görülen, hava ile yer arasındaki elektrik boşalması, saika
- şimşek gibi
çok hızlı
- gösteriş
isim Gösterme işi
- ışıldamak
nsz Titrek, parlak bir ışık saçmak, parıldamak"Kızın yolunu beklerken karardıklarını, gölgelendiklerini, sonra kız gelince sevinçle ışıldadıklarını görmüştü." - N. Cumalı
- parıltı
isim Parıldama, göze çarpan parlaklık"Pamuk için için yanıyor, zaman zaman küçük parıltılar çıkarıyordu." - A. Kutlu
- yakmak
nsz Kına, yakı vb.ni koymak, sürmek
- aydınlatmak
-i Karanlığı giderip görünür duruma getirmek, ışıklandırmak"Işık yüzüne tam tepeden düşüyor ve onu iyice aydınlatıyordu." - T. Buğra
- parıldamak
nsz Işık saçmak, parlamak"Suların kenarında Sarayburnu içli, hisli ve sırlı bir nur içinde parıldar." - A. Ş. Hisar
- atmak
-i, -e Bir cismi bir yöne doğru fırlatmak"Taşı suya atmak."
- parlamak
nsz Güçlü bir ışık çıkarmak, ışık saçmak"O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak / O benimdir, o benim milletimindir ancak" - M. A. Ersoy
- ışıltı
isim Hafif ışık, ışıntı, parıltı"Bu kâğıtlara gözleri tuhaf bir ışıltı ile parlayarak baktığına dikkat etti." - H. E. Adıvar
- flaş
isim Fotoğraf çekiminde ışık yeterli olmadığında bir görüntüyü net almak için kullanılan çok kısa süreli ve güçlü parıltı
- şule
isim Alev, yalım"Bütün ordunun kalbini Duatepe'den çıkan kurtuluş şulesi aydınlatmış." - H. E. Adıvar
- ani alev
- birden akla gelmek
- birden alevlenmek
- birden parlamak
- gösterişli fakat sahte
- birden parlamak,
- birden gelen su akıntısı
- birdenbire göstermek
- bülten. flashback geriye dönme. flashboard suyun yüksekliğini artırmak için barajın üstüne takılan tahta
- cam bir mamule ikinci bir renkte ince cam tabakası ilâve etmek
- cama renk vermek için maden tuzu ile kaplama
- flash
- işaret olarak yanıp sönen ışık
- kaba bir şekilde gösterişli. flash language hırsız argosu.
- telgraf veya radyo ile acele haber ulaştırmak
- yanıp sönmek
- yağmurdan korumak için damın üstüne ve altına saç kaplamak. It flashed upon me. Birden aklıma geldi.
- yıldırım. in a flash ansızın
- şimşek gibi çakmak veya parlamak