- ortaya çıkarmak
delilleriyle göstermek, ispat etmek"Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler." - Y. K. Karaosmanoğlu
- arz etmek
sunmak
- meydana koymak
yapıp ortaya çıkarmak, göstermek"Yüz binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu." - Ö. Seyfettin
- almak
-i Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak"Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." - N. Cumalı
- göstermek
-i Birini veya bir şeyi işaretle belirtmek"Vitrindeki oyuncağı parmağıyla gösterdi."
- aşırmak
-i, -den Yüksek veya geçilmesi güç bir yerin üstünden diğer yanına geçirmek
- açmak
-i Bir şeyi kapalı durumdan açık duruma getirmek"Kapıyı açıp içeri giriyorum." - A. Ağaoğlu
- terk etmek
bırakmak, ayrılmak
- çıkarmak
-den Birinin veya bir şeyin çıkmasını sağlamak, çıkmasına sebep olmak
- araklamak
-i Çalmak, aşırmak
- bırakmak
-i Elde bulunan bir şeyi tutmaz olmak
- teşhir etmek
göstermek
- açığa vurmak
belli etmek, ortaya çıkarmak"Açık pencereden, pastırma yazının mavi ışıkları girmekte." - E. Atasü
- sergilemek
-i Bazı şeyleri göstermek, tanıtmak veya satmak amacıyla herhangi bir biçimde, herkesin görebileceği bir yere yerleştirmek, teşhir etmek"Kadınlar bütün mallarını, vitrin yerine kullandıkları pencerelerde sergiliyorlardı." - A. Ağaoğlu
- ifşa etmek
gizli bir şeyi ortaya dökmek, açığa vurmak, yaymak, ilan etmek, afişe etmek, reklam etmek"Sen, anlaşılmaz bir ifşa kararıyla hayalimizin gözünü kör ettin." - A. N. Asya
- keşfetmek
-i Var olduğu bilinmeyen bir şeyi bulmak"İki genç kadın, birbirlerini keşfeden iki yalnız çocuk gibi memnundular." - H. E. Adıvar
- maruz bırakmak
bir olayın veya bir durumun etkisinde bırakmak"Herkes, her an müthiş bir tehlikeye maruzdur." - P. Safa
- kullanıma sunmak
- alenen göstermek
- karşı karşıya getirmek
- suçu ortaya koyma
- açmak, korunmasız bırakmak, ifşa etmek, açığa vurmak, meydana çıkarmak,
- gizli bir şeyi açığa vurma
- gizli kusurları meydana çıkaran makale veya kitap.