- yükseltmek
-i Yükseğe çıkarmak, yukarı kaldırmak"Yastığımızı alçaltsak da yükseltsek de boynumuz ağrır." - Y. K. Karaosmanoğlu
- artırmak
-i Artmasını sağlamak, çoğaltmak"Bu sıcak ve içten ses Fikret'i hayata bağlıyor, yaşama sevincini artırıyordu." - R. Enis
- gururlandırmak
-i Gururlanmasına yol açmak, gururlanmasını sağlamak
- sevindirmek
-i Sevinmesine yol açmak, sevinmesini sağlamak"Babam, hiç hoşnut olmadığımı, beni yine sevindiremediğini sandı." - A. Ağaoğlu
- heyecanlandırmak
-i Heyecan duymasına sebep olmak"Yurt dışına başlayan büyük göç, beni hep heyecanlandırmış hep ilgi alanım içinde kalmıştır." - N. Meriç
- kuvvetlendirmek
-i Güçlenmesini sağlamak, gücünü artırmak"Garp medeniyetine girmek ve Türk harsını kuvvetlendirmek, Türkçülüğün ikiz çocuklarıdır." - O. S. Orhon
- övmek
-i Birinin veya bir şeyin iyiliklerini, üstünlüklerini söyleyerek değerini yüceltmek, methetmek, sena etmek, yermek karşıtı
- methetmek
-i Övmek"Evet, kendimi methediyorum, bile bile methediyorum." - P. Safa
- paye vermek
değer, önem vermek"Lalalık, kavaslık derecelerinden kalfalık payesine yükseldiği bir sırada İsmail'in oğlu yanımdan uzaklaştırıldı, gitti." - Y. K. Karaosmanoğlu
- göklere çıkarmak
aşırı derecede övmek
- yüceltmek
-i Yükseltmek, yüce bir duruma getirmek"Kahraman diye yücelttiğiniz insanların, ciğerlerinin beş para etmediğini görmüyor musunuz?" - H. Topuz
- kuvvetlendirmek .
- aşka getirmek
- övmek, göklere çıkarmak, yükseltmek,