- mâni olmak
önüne geçmek, engellemek, önlemek"Kaç zamandır beynimi, kanımı ateşlendiren bu idealimin lezzetini tatmak için her mâniyi çiğneyeceğim." - H. R. Gürpınar
- utanma
isim Utanmak durumu, arlanma, teeddüp"İradesizliğimden utanma duymamaya da alıştım." - R. H. Karay
- bozmak
-i Bir şeyi kendisinden beklenilen işi yapamayacak duruma getirmek"Bu iki radyo istasyonu birbirini bozuyor."
- mahcup etmek
utandırmak"Kenara mahcup bir çocuk gibi büzüldü." - S. F. Abasıyanık
- utandırmak
-i Utanmasına yol açmak, utanacak bir duruma düşürmek, mahcup etmek"Muallâ Hanım'a o zamana kadar beni çok utandıran bir sual sormakta mahzur görmedim." - P. Safa
- mahcubiyet
isim Utangaçlık"Hatta ben mahcubiyetimden kızarmak değil, gözlerimden ulam ulam yaş da getirebilirim." - Ö. Seyfettin
- şaşırtmak
-i Şaşırmasına sebep olmak"İşte Galip, böyle bir muhitte herkesi şaşırtan büyük bir kabiliyetle meydana çıkıverdi." - A. H. Çelebi
- sıkmak
-i Çevresine sarılarak veya bir şey sararak çepeçevre basınç altına almak"Yalnız kalan kadın titriyor, hıçkırarak kucağındaki yavrusunu sıkıyor." - Ö. Seyfettin
- engellemek
-i Bir şeyin gerçekleşmesini veya yapılmasını önlemek"Gelgelelim bu yalnız, bu mutlu ölüm düşünü tek bir şey engellemektedir." - A. Ağaoğlu
- rahatsız etmek
rahatını bozmak, rahatını, keyfini kaçırmak"Ömer Ağa rahatsız bir gülümseme ile yüzünü biraz daha buruşturdu." - H. S. Tanrıöver
- sıkıntı vermek
tedirgin etmek, bunaltmak"İçinin sıkıntısını ondan mümkün mertebe gizlemeye çalışarak, dereden tepeden konuşarak oyalandı." - P. Safa
- sıkılma
isim Sıkılma işi
- güçlük çıkarmak. embarrassingly mahcubane
- mahcubiyet.
- paraca sıkıntı vermek
- sıkmak, rahatsız etmek, bozmak, şaşırtmak, utandırmak, mahcup etmek
- sıkıntı vermek suretiyle. embarrassment sıkıntı