- oturmak
-e Vücudun belden yukarısı dik duracak biçimde ağırlığı kaba etlere vererek bir yere yerleşmek"Bir sandalyenin üzerinde oturmuş, önüne bakıyordu." - S. F. Abasıyanık
- durmak
nsz Hareketsiz durumda olmak"Motorlu su taşıtlarından biri de kanal rıhtımının tam bizim önümüze düşen bir noktasında demir atmış duruyordu." - Y. K. Karaosmanoğlu
- yaşamak
nsz Canlılığını, hayatını sürdürmek"Hiçbir şey yaşarken daha önemli değildir." - A. İlhan
- kalmak
nsz Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek"Sıkı sıkı kucakladı ve öylece kaldı." - T. Buğra
- eğleşmek
nsz Oyalanmak, eğlenmek, tevakkuf etmek"Hadi boş yere eğleşme. Git eşeğini ara." - M. Ş. Esendal
- ikamet etmek
bir yerde oturmak, eğleşmek
- sakin olmak
bir yerde yerleşmek, oturmak
- hayat sürmek
- ikamet ekmet
- oturmak, yaşamak, ikamet etmek
- yaşamakta devam etmek