- parçalamak
-i Parçalara ayırmak, bütünlüğünü bozmak, parça parça etmek"Biraz iyi bakınca gördüm ki kuş, yılanı parçalayıp yiyor." - M. Ş. Esendal
- parçalanmak
nsz Parçalama işine konu olmak, parçalara ayrılmak, paralanmak"Mine'nin parçalanmış bedeni gözlerimin önüne geliyor." - A. Ümit
- dağıtmak
-i Toplu durumda bulunanları birbirinden uzaklaştırmak veya ayırmak"Düşman ordusunu çil yavrusu gibi dağıtırlardı." - Y. K. Beyatlı
- dağılmak
nsz Toplu durumdayken ayrılıp birbirinden uzaklaşmak"Zaten arkadaşlarımın her biri bir yana dağılmıştı," - A. Ümit
- bölmek
-i Bir bütünü iki veya daha çok parçaya ayırmak, taksim etmek"Bir domates aldı, çakıyla dörde böldü." - N. Cumalı
- ufalamak
-i Kırarak, ovarak veya ezerek ufak parçalara ayırmak"Bahçenin çevresi lavanta çiçekleriyle çevrili. Eğildim, kopardım bir tutam ve avucumda iyice ufaladım." - N. Hikmet
- ayrıştırmak
-i Bütünün bozulmasına sebep olmak
- ayrışmak
nsz Birbirinden ayrılmak, birliği bozulmak
- ufalanmak
nsz Ufalama işi yapılmak, ufak parçalara ayrılmak
- parçalamak, dağıtmak, ufalamak, parçalanmak, dağılmak, ufalanmak
- öğütme makinesi