- küçük düşürmek
değerini veya şerefini sarsmak"Duvar, çeşitli küçük kâğıtlara basılmış resimlerle kaplıydı." - A. Kutlu
- indirmek
-i Yüksekten, sarp ve kötü yerden veya yukarıdan aşağıya inmesini sağlamak"Zeynep'i o sel yatağından, yağdan kıl çeker gibi indirdi." - Y. Kemal
- azaltmak
-i Az denecek bir miktara indirmek"İlk işleri kullandıkları renkleri azaltmak oluyor." - B. R. Eyuboğlu
- rezil etmek
isteyerek veya istemeyerek birini çok utanacak güç bir duruma sokmak"Ah, seni serseri, rezil, alçak seni! Demek bana başkaldırıyorsun!" - N. Hikmet
- düşürmek
-e Düşmesine yol açmak, düşmesine sebep olmak"Ben şimdi buracıkta tarağımı düşürmüşüm, gördünüz mü?" - O. C. Kaygılı
- alçaltmak
-i Alçak duruma getirmek"Yastığımızı alçaltsak da yükseltsek de boynumuz ağrır." - Y. K. Karaosmanoğlu
- düşmek
-e Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek"Havada uçan kuş, vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor." - R. N. Güntekin
- küçültmek
-i Büyükken daha küçük duruma getirmek"Lokmasını bir iki kez çiğneyerek küçülttü." - N. Cumalı
- aşağılamak
-i Değerinden düşük göstermek
- gözden düşürmek
- derece itibariyle alçalmak
- rütbesini indirmek
- bozulmak. degrading alçaltıcı
- haysiyet kırıcı
- haysiyet kırıcı.
- küçük düşürmek, alçaltmak