- bozmak
-i Bir şeyi kendisinden beklenilen işi yapamayacak duruma getirmek"Bu iki radyo istasyonu birbirini bozuyor."
- soysuz
sıfat Soyunun özelliklerini yitirmiş olan (kimse, bitki vb.), dejenere
- yoz
sıfat Doğada olduğu gibi kalarak işlenmemiş olan"Yoz toprak. Yoz bitki."
- bozulmak
nsz Bozma işine konu olmak"Pazarlık bozulur, nişan bozulur, makine bozulur, mal bozulur." - B. Felek
- yozlaşmak
nsz Özündeki iyi nitelikleri birtakım dış etkenlerle zamanla yitirmek, soysuzlaşmak, özünden uzaklaşmak, bozulmak, dejenere olmak, tereddi etmek"Kendisine büyük hizmeti dokunmuş insanları unutmak bir toplumun yozlaştığını belgeler." - H. Taner
- yozlaştırmak
-i Yozlaşmasını sağlamak, yozlaşmasına sebep olmak, soysuzlaştırmak, dejenere etmek
- bozulma
isim Bozulmak işi"Evvelce pek meşhurken artık sesinin bozulmaya başladığı, inhitat zamanlarına geldiği söylenirdi." - A. Ş. Hisar
- düşmek
-e Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek"Havada uçan kuş, vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor." - R. N. Güntekin
- dejenere
sıfat Soysuz
- dejenere olmak
soysuzlaşmak
- soysuzlaşmak
nsz Biyolojik, toplumsal, doğal bozulmaya, dağılmaya uğramak, tefessüh etmek
- dejenere etmek
soysuzlaştırmak
- soysuzlaşma
isim Soysuzlaşmak işi, dejenerasyon
- soysuzlaştırmak
-i Soysuz bir duruma getirmek
- bozulmuş
- yozlaşmış
- soysuzlaşmış
- alçalmış
- bo
- düşmek sukut etmek
- bozulma.
- cinsi bozulmak
- daha alçak bir duruma düşmek . degenera'tion yozlaşma
- dejenere. degenerately yozlaşarak
- soysuzlaşarak. degenerateness yozlaşma
- yozlaşmış, yoz, yozlaşmak, düşmek, dönüşmek