- kıvırmak
-i Herhangi bir şeyi bükmek"Fino, beni görünce kuyruğunu kıvırıp düşmanca havlaya havlaya beyaz dişlerini gösterdi." - H. R. Gürpınar
- kırışık
sıfat Kırışmış olan"Söz tiyatroya gelince bu yaşlı sanatkârın kırışık yüzü birdenbire canlandı." - P. Safa
- hışırdamak
nsz Kâğıt, kumaş, kuru yaprak vb. nesneler birbirlerine sürtünürken, buruşturulurken "hışır" diye ses çıkarmak"Sırtı pul pul ışıldayan bir yılan hışırdayarak kumun üstünden akıp geçti." - N. Hikmet
- buruşmak
nsz Düzgünlüğü bozulmak, üzerinde kırışık ve katlamalar oluşmak"Daralmış, buruşmuş sof ceketi, uzamış sakalıyla işportacı Yahudilere dönmüş." - R. N. Güntekin
- buruşturmak
-i Buruşuk duruma getirmek"Az kalsın açmadan onu da buruşturup atacaktı." - O. Aysu
- kırışmak
nsz Bir yüzeyin düzgünlüğü bozulmak, kırışık oluşmak"Boynu uzamış, kararmış, yaşlı adamların boynu gibi kırışmıştı." - Y. Kemal
- kırıştırmak
-i Kırışmasına sebep olmak
- kırışık.
- buruşturmak, kırıştırmak, katlamak, buruşmak, kırışmak