- doldurmak
-i Dolmasını sağlamak, dolu duruma getirmek"Bunu bilmek içimi kederle dolduruyordu." - A. Ağaoğlu
- tıkamak
-e, nsz Bir şeyin ağzını, deliğini, içine konulan veya dışarıdan uygulanan bir nesneyle kapamak"Ahmet kızın ağzına bir mendil tıkadı." - S. F. Abasıyanık
- kalabalık etmek
gereksiz olarak yer doldurmak"Kalabalık içinde zorlukla boş bir masa bularak oturdum." - A. Haşim
- tıkanmak
nsz Tıkama işine konu olmak"Anlattıklarını dinledikçe sanki hava borum tıkanmış da deniz baskısından iliklerim gözlerimden pırtlıyormuş gibi sıkılıyorum." - Halikarnas Balıkçısı
- doldurmak, tıkamak, dolmak, tıkanmak, yığılmak
- tıkanmak.