- odun
isim Yakılmak için kesilmiş, parçalanmış ağaç"Sobada çıralar hemen alev almış, odunları da tutuşturmuştu." - T. Buğra
- uyuşmak
nsz Soğuk, basınç vb. yüzünden vücudun bir yerinde, duygu ve hareket geçici olarak azalmak"Öğle yemeğinden sonra sinirlerim uyuştu, ufak bir uyku kestireyim diye kompartımanımda uzandım." - A. Haşim
- anlaşmak
nsz Düşünce, duygu, amaç bakımından birleşmek, antant kalmak"Bakın böylesine bir dilimiz olmasaydı, nasıl anlaşacaktık şimdi?" - N. Uygur
- lekelemek
-i Bir şeyi kirletmek, bir şey üzerinde leke oluşturmak"Kumaşı lekelemek."
- uyuşma
isim Uyuşmak (I) işi
- anlaşma
isim Anlaşmak durumu"Konuşmadan başka anlaşma aracı yok mu?" - N. Uygur
- uzlaşma
isim Uzlaşmak durumu, uyuşma (II), uzlaşı, uzlaşım, mutabakat, konsensüs"Yoksa mutlu bir şansla bir uzlaşma olacak, bu da yumuşak bir tasfiyeye imkân bırakacak mıydı?" - T. Buğra
- mutabakat
isim Uzlaşma
- taviz
isim Ödün
- uzlaştırmak
-i Uzlaşmalarını sağlamak"Onlar da iki tarafı uzlaştırmak için son defa arabuluculuğa koşuyorlardı." - A. N. Karacan
- uzlaşmak
nsz Aralarındaki düşünce veya çıkar ayrılığını, karşılıklı ödünlerle kaldırarak uyuşmak, karşılıklı anlaşmak ve mutabık kalmak, antant kalmak"O vakit politika ile mücerret ilmi birbiriyle gayet kolay uzlaşır şeyler sanıyordum." - R. N. Güntekin
- taviz vermek
ödün vermek
- ödün vermek
ödünle uzlaşma sağlamak"Kalabalığa verilen her ödün, verenleri kendi benliğinden, kişiliğinden uzaklaştırıyor." - N. Cumalı
- tehlikeye atmak
- uyuşmak.
- tehlikeye sokmak
- ara bulmak
- bazı şeylerden fedakârlık ederek varılan anlaşma zemini
- bazı şeylerden fedakârlık yoluyla aralarını bulmak
- itibarını kırmak
- uzlaşma, uzlaşmak, şerefini tehlikeye atmak, şerefine gölge düşürmek
- şerefini tehlikeye atmak