- belli
sıfat Beli olan"Hani sen benim gibi ince belli sarışınları severdin?" - N. Araz
- belli
sıfat Bilinmedik bir yanı olmayan, malum"Hâlimiz, vaktimiz sizce belli." - H. R. Gürpınar
- kesin
sıfat Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, mutlak, kati, maktu"Sevmem kesin sözleri, bir kesin söz duydum mu tersine söylemek gelir içimden." - N. Ataç
- kimi
zamir Birtakımı, bazısı, kimisi"Kimi duvarlarına renkli taşlar kaktı. Kimi bahçesine ağaç dikti." - L. Tekin
- mutlak
sıfat Salt"Eskilerden üstün olmasa da onlar kadar mutlak bir roman yazmak istiyorum." - H. E. Adıvar
- belirli
sıfat Açık ve kesin olarak sınırlanmış veya kararlaştırılmış olan, muayyen"Öteki arkadaşımız da belirli saatte nöbetinin başında olacaktı." - E. Bener
- tabii
sıfat Doğada olan, doğada bulunan
- katı
sıfat Sert, yumuşak karşıtı"Bu hâl, onu ilk defa giyilen katı gömlek gibi sıkıyordu." - F. R. Atay
- emin
sıfat Güvenli"Bebesini emin ellere mi bırakmıştı acaba?" - A. Kulin
- güvenilir
sıfat Güven duygusu veren, güvenilen, itimatlı"Sadece kolejinizde değil eğitim işlerinin tümünde güvenilir bir danışman olabilirim." - N. Hikmet
- kuşkusuz
sıfat Kuşkusu olmayan, işkilsiz, şüphesiz
- besbelli
zarf Açık bir biçimde"Açlığını kim duyar eğri ovaların, yanık dağların / Ölülerin duymadığı besbelli" - F. H. Dağlarca
- muhakkak
sıfat Doğruluğu, gerçekliği kesin olarak bilinen, gerçekliği kesinleşmiş"Yalnız muhakkak olan bir şey varsa o da, Orhan'ın bana fena hâlde âşık olduğudur." - N. Hikmet
- bazı
sıfat Birtakım, kimi"Biraz sonra yine bazı sesler işittim / Merak ile merdivenin başına gittim" - E. B. Koryürek
- şüphesiz
sıfat Şüphesi olmayan, kuşkusuz
- kesinlik
isim Kesin olma durumu, katiyet"Bu sözde kesinlik yok."
- muayyen
sıfat Belirli"Fakat bu hususta daha muayyen bir tarzda konuşmak icap eder." - N. Hikmet
- malum
sıfat Bilinen, belli"Balkan Harbi'nin fecaatlerinden sonraki hadiseler de malumunuzdur." - E. İ. Benice
- kaçınılmaz
sıfat İstek ve irade dışında olan"Hiç olmazsa bir yabancı dil öğrenmek çok kişi için kaçınılmaz bir yük artık." - N. Uygur
- kesinlik.
- itimada şayan
- belirli olmayan miktar
- kararlaşmış
- katı kesin
- baş üstüne. certainty katiyet
- bir kısım. for certain muhakkak
- kesin emin muhakkak
- kesin, muhakkak, emin, kuşkusuz, belirli, kesin, bazı, kimi, belirli, ayrım
- süphesiz. of a certain age orta yaşlı. certainly elbette