- ikaz etmek
uyarmak, dikkat çekmek
- azarlamak
-i Kırıcı ve sert söz söylemek, paylamak, tekdir etmek
- uyarmak
-i Bir kimseye bir davranışta bulunmasını veya bulunmamasını söylemek, ikaz etmek"Mustafa Kemal Paşa gittikten sonra gelen mebuslar beni uyarıyorlardı." - F. R. Atay
- ihtar etmek
hatırlatmak, uyarmak, dikkatini çekmek"Karısının bu ikinci ihtarı ile biraz bozulan adam salıncaktan atladı." - O. C. Kaygılı
- öğüt vermek
bir kimseye yapması veya yapmaması gereken şeyler için yol göstermek, nasihat etmek"Bütün öğütlerine itaat ettiğim hâlde hiçbir şeye muvaffak olamıyorduk." - A. Gündüz
- kulağını bükmek
bir sorun karşısında dikkatli davranması için uyarıda bulunmak"Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum." - H. C. Yalçın
- tembih etmek
bir şeyin belli biçimde ve yolla yapılmasını istemek, söylemek, uyarmak"Bu zılgıtın içinde bir daha böyle yergiler yazmaması tembihi de vardır." - S. Birsel
- nasihat etmek
- uyarmak, hafiçe azarlamak, kulağını bükmek